Lung Panel genlerimiz

 

Lung Panel (Akciğer paneli) genleri hakkında bilgiler

Elimizdeki akciğer panel genler hakkında bilgiler. Panel listemize ulaşmak için tıklayın


Lung Panelimiz:

STK11, TP53, SMARCA2, NTRK1, NTRK2, NTRK3, CHEK1, APC, CREBBP, DNMT3A, NOTCH3, TERT, TET2, POLE, BRCA1, ALK, AKT1, AKT2, AKT3, ATM, ARID1A, ATRX, CDKN2A, CTNNB1, DDR2, MSH6, ERBB2, ERBB4, ESR1, FAT1, FGFR1, FGFR2, FGFR3, FLT3, HRAS, KEAP1, KIT, MAP2K1, MET, NF1, BRAF, EGFR, KRAS, NRAS, TERT, FGFR4, MAP2K2, NOTCH1, NOTCH2, NOTCH4, PDGFRA, PIK3CA, PTEN, PTPRD, PTPRT, RB1, RET, ROS1, RICTOR, SETD2, MTOR, IDH1, ERBB3, BAP1, BRCA2, KDM5C, ERCC1, PIK3R1, NFE2L2, SMAD4, RASA1, RAD51, MDM2, CD274, MSI


Yeni eklenenler: PIK3R1, KDM5C, MDM2, NFE2L2, ERCC1, CD274, RASA1, MSI, SMAD4, RAD51 

 




STK11 (LKB1)

İlişkili Tümör: STK11 (serine/threonine kinase 11), aynı zamanda LKB1 olarak da bilinir, akciğer adenokarsinoması ile sıkça ilişkilendirilen bir tümör baskılayıcı gendir. STK11 mutasyonları, akciğer kanseri dışında meme kanseri, pankreas kanseri ve diğer çeşitli kanserlerle de ilişkilendirilmiştir. STK11 genindeki mutasyonlar, özellikle sigara içenlerde daha sık görülmektedir.

İlaç İlişkisi: STK11 mutasyonları, genellikle immünoterapilere düşük yanıt ile ilişkilidir. Özellikle PD-1/PD-L1 inhibitörlerine karşı direnci artırabilir. Bu nedenle, STK11 mutasyonu olan hastalarda immünoterapilerin etkinliği daha düşük olabilir ve bu durum tedavi seçiminde önemli bir faktör olarak dikkate alınmalıdır.


TP53

İlişkili Tümör: TP53, "tümör baskılayıcı gen" olarak bilinen en önemli genlerden biridir. "Genomun koruyucusu" olarak da adlandırılan TP53, hücre döngüsünü düzenler ve DNA hasarını onararak hücreleri kanserleşmeden korur. TP53 mutasyonları, birçok kanser türünde en sık görülen genetik değişiklikler arasındadır. Özellikle akciğer kanseri, meme kanseri, kolon kanseri, yumurtalık kanseri, pankreas kanseri, baş ve boyun kanserleri, beyin tümörleri (glioblastoma) ve sarkomlarda sıkça görülür.

İlaç İlişkisi: TP53 mutasyonları, tedaviye yanıtı olumsuz etkileyebilir. TP53 mutant tümörler genellikle daha agresif bir seyir izler ve kemoterapiye dirençli olabilir. Bununla birlikte, TP53 mutasyonları, bazı yeni tedavi stratejileri için hedef oluşturabilir. MDM2 inhibitörleri gibi TP53'ü stabilize eden ilaçlar üzerinde araştırmalar devam etmektedir. Ayrıca, immünoterapilerin (özellikle kontrol noktası inhibitörlerinin) etkinliği, TP53 mutasyonları varlığında değişiklik gösterebilir.


SMARCA2 (BRM)

İlişkili Tümör: SMARCA2 (SWI/SNF-related, matrix-associated, actin-dependent regulator of chromatin, subfamily A, member 2), hücredeki gen ekspresyonunu düzenleyen SWI/SNF kromatin yeniden modelleme kompleksinin bir bileşenidir. Bu gen, hücre büyümesi ve farklılaşmasında önemli bir rol oynar. SMARCA2'nin kaybı veya mutasyonu, özellikle akciğer kanseri (özellikle non-small cell lung cancer - NSCLC), mide kanseri, mesane kanseri ve böbrek kanseri gibi çeşitli kanser türleriyle ilişkilendirilmiştir. SMARCA2'nin ekspresyon kaybı, genellikle SMARCA4'ün kaybı ile birlikte görülür ve bu kombinasyon, bazı kanser türlerinde daha agresif bir fenotip ile ilişkilidir.

İlaç İlişkisi: SMARCA2 mutasyonları, şu anda doğrudan hedeflenen tedavi seçenekleriyle ilişkilendirilmemiştir. Ancak, SWI/SNF kompleksinin diğer bileşenlerine yönelik araştırmalar, bu komplekste yer alan genlerin mutasyonlarının, bazı kanserlerde immünoterapiye ve diğer hedefe yönelik tedavilere duyarlılığı artırabileceğini göstermektedir. SMARCA2 ve SMARCA4 kaybı, potansiyel tedavi hedefleri olarak araştırılmaya devam etmektedir.


NTRK1 (Neurotrophic Tyrosine Receptor Kinase 1)

İlişkili Tümör: NTRK1, tirozin kinaz reseptör ailesinin bir üyesidir ve sinir büyüme faktörü (NGF) ile etkileşime girerek hücre büyümesi, farklılaşması ve sağkalımını düzenler. NTRK1 genindeki füzyonlar, çeşitli kanser türlerinde, özellikle nadir pediatrik kanserlerde ve bazı yetişkin tümörlerinde görülür. Bu füzyonlar, genellikle onkogenik sürücü olarak hareket eder. NTRK füzyonları, özellikle non-small cell lung cancer (NSCLC), papiller tiroid kanseri, kolorektal kanser, ve infantile fibrosarkom gibi çeşitli tümörlerle ilişkilidir.

İlaç İlişkisi: NTRK1 füzyonları, TRK inhibitörlerine duyarlıdır ve bu nedenle bu genetik değişiklikler hedefe yönelik tedavi için kritik öneme sahiptir. Larotrectinib ve entrectinib gibi TRK inhibitörleri, NTRK füzyonu taşıyan tümörlerde etkili bulunmuştur. Bu tedaviler, NTRK füzyonlarının tespit edilmesi durumunda hastalara önerilmektedir. TRK inhibitörleri, NTRK1, NTRK2 ve NTRK3 füzyonlarını hedef alır ve bu inhibitörler, bu tür füzyonlara sahip tümörlerde yüksek yanıt oranları göstermiştir.


NTRK2 (Neurotrophic Tyrosine Receptor Kinase 2)

İlişkili Tümör: NTRK2, bir başka tirozin kinaz reseptörüdür ve beyin kaynaklı nörotrofik faktör (BDNF) ve nörotrofik faktör 4/5 (NT-4/5) ile etkileşime girer. NTRK2 genindeki mutasyonlar, amplifikasyonlar ve özellikle füzyonlar, bazı kanser türlerinde onkogenik sürücü olarak rol oynar. NTRK2 füzyonları, çeşitli pediatrik ve yetişkin tümörleriyle ilişkilendirilmiştir. Nadir olmakla birlikte, NTRK2 füzyonları non-small cell lung cancer (NSCLC), gliomalar, tiroid kanseri, ve sarkomlar gibi kanserlerde görülebilir.

İlaç İlişkisi: NTRK2 füzyonları, NTRK1 ve NTRK3 füzyonlarına benzer şekilde, TRK inhibitörlerine duyarlıdır. Larotrectinib ve entrectinib gibi TRK inhibitörleri, NTRK füzyonlarına sahip tümörlerde etkili bir tedavi seçeneği sunar. Bu ilaçlar, füzyon pozitif hastalarda yüksek yanıt oranları göstermiştir ve bu nedenle NTRK2 füzyonlarının tespit edilmesi durumunda bu inhibitörler kullanılabilir. TRK inhibitörleri, NTRK2 füzyonlarına karşı da etkili olup, hedefe yönelik tedavi stratejilerinde önemli bir yer tutar.


NTRK3 (Neurotrophic Tyrosine Receptor Kinase 3)

İlişkili Tümör: NTRK3, bir başka tirozin kinaz reseptörü olup, nörotrofik faktör 3 (NT-3) ile etkileşime girer ve hücre farklılaşması, büyümesi ve sağkalımında kritik rol oynar. NTRK3 genindeki füzyonlar, çeşitli kanser türlerinde onkogenik sürücü olarak görev alır. NTRK3 füzyonları, özellikle infantil fibrosarkom, sekretuar meme kanseri, tiroid kanseri ve non-small cell lung cancer (NSCLC) gibi çeşitli pediatrik ve yetişkin tümörlerinde bulunur. NTRK3 füzyonları, nadir olmakla birlikte, tespit edildikleri durumlarda tedavi açısından büyük önem taşır.

İlaç İlişkisi: NTRK3 füzyonları, diğer NTRK füzyonları gibi TRK inhibitörlerine duyarlıdır. Larotrectinib ve entrectinib gibi TRK inhibitörleri, NTRK3 füzyonlarını hedef alır ve bu tür füzyonlara sahip tümörlerde yüksek tedavi yanıtı gösterir. Bu inhibitörler, NTRK3 füzyonuna sahip hastalarda hedefe yönelik tedavi olarak kullanılabilir. NTRK füzyonları tespit edildiğinde, TRK inhibitörleri hastalar için önemli bir tedavi seçeneği sunar.


CHEK1 (Checkpoint Kinase 1)

İlişkili Tümör: CHEK1, hücre döngüsü kontrolünde önemli bir rol oynayan bir kinazdır. DNA hasarı durumunda hücre döngüsünü durdurarak hücrelerin hasarı onarmasına olanak tanır. CHEK1'in aktivasyonu, genellikle G2/M kontrol noktasında gerçekleşir ve hücrelerin mitozdan önce DNA hasarını onarmasını sağlar. CHEK1 genindeki değişiklikler, bazı kanser türlerinde onkogenik sürücü olarak yer alabilir. Özellikle, over kanseri, meme kanseri, non-small cell lung cancer (NSCLC) ve çeşitli hematolojik malignitelerde CHEK1'in aşırı ekspresyonu veya aktivasyonu tespit edilmiştir.

İlaç İlişkisi: CHEK1, hücrelerin DNA hasarına karşı korunmasında kritik rol oynadığı için, CHEK1 inhibitörleri potansiyel bir tedavi stratejisi olarak geliştirilmiştir. Bu inhibitörler, özellikle DNA hasarına duyarlı tümör hücrelerinde etkilidir. CHEK1 inhibitörleri, genellikle DNA hasarı oluşturucu kemoterapi ilaçları (örneğin, platin bazlı ajanlar) ile birlikte kullanılır, çünkü bu kombinasyon tümör hücrelerinin DNA hasarını onarmasını engelleyerek hücre ölümünü tetikler. CHEK1 inhibitörleri, kanser tedavisinde özellikle genetik olarak hassas tümörlerde (örneğin, BRCA mutasyonları ile ilişkilendirilen tümörler) kullanılmak üzere araştırılmaktadır.


APC (Adenomatous Polyposis Coli)

İlişkili Tümör: APC, hücre proliferasyonu, adezyonu ve apoptozunu düzenleyen bir tümör baskılayıcı gendir. APC'nin en bilinen işlevi, Wnt sinyal yolunu düzenlemek ve β-katenin proteininin seviyesini kontrol etmektir. APC genindeki mutasyonlar, kolorektal kanserin en yaygın genetik nedenlerinden biridir. Bu mutasyonlar, familial adenomatous polyposis (FAP) adı verilen kalıtsal bir hastalığa yol açar. FAP, genç yaşlarda çok sayıda (yüzlerce ila binlerce) kolorektal polip gelişimi ile karakterizedir ve tedavi edilmezse neredeyse kesin olarak kolorektal kansere dönüşür. APC mutasyonları ayrıca sporadik kolorektal kanserlerde de yaygındır ve mide, karaciğer, pankreas gibi diğer organlarda da kansere yol açabilir.

İlaç İlişkisi: APC mutasyonları ile ilişkili kanserlerde, hedefe yönelik spesifik bir tedavi henüz bulunmamakla birlikte, bu mutasyonlar Wnt/β-katenin yolunun artmış aktivitesi ile ilişkilidir ve bu yol üzerinde çalışan ilaçlar araştırılmaktadır. Ayrıca, kemopreventif stratejiler (örneğin, non-steroid antiinflamatuar ilaçlar - NSAIDs) FAP hastalarında polip gelişimini azaltmak için kullanılabilir. APC mutasyonları ayrıca immünoterapilere karşı duyarlılığı etkileyebilir ve bu, tedavi stratejilerinin seçilmesinde dikkate alınabilir.


CREBBP (CREB Binding Protein)

İlişkili Tümör: CREBBP, hücre büyümesi, farklılaşması ve apoptozu düzenleyen önemli bir transkripsiyon kofaktörü ve histon asetiltransferazdır. CREBBP, gen ekspresyonunu kontrol etmek için çeşitli transkripsiyon faktörleriyle etkileşime girer ve DNA'ya bağlı histonların modifikasyonunu düzenler. CREBBP genindeki mutasyonlar ve fonksiyon kaybı, çeşitli kanser türlerinde görülmüştür. Özellikle hematolojik maligniteler (örneğin, akut lenfoblastik lösemi - ALL, diffüz büyük B hücreli lenfoma - DLBCL) ve solid tümörlerde (örneğin, küçük hücreli dışı akciğer kanseri - NSCLC) CREBBP mutasyonları tespit edilmiştir.

İlaç İlişkisi: CREBBP mutasyonları, histon deasetilaz (HDAC) inhibitörleri gibi epigenetik tedavilere duyarlılığı etkileyebilir. CREBBP'nin histon asetilasyonu üzerindeki rolü, HDAC inhibitörleriyle hedeflenebilir, bu da gen ekspresyonunda düzenlenmeyi tetikleyebilir ve tümör hücrelerinin büyümesini engelleyebilir. Ayrıca, CREBBP'nin diğer epigenetik modifiye edici ajanlarla birlikte hedeflenmesi, potansiyel bir tedavi stratejisi olarak araştırılmaktadır. Bu genin mutasyonları, aynı zamanda immünoterapiye duyarlılığı da etkileyebilir ve tedavi stratejileri bu bağlamda değerlendirilmelidir.


DNMT3A (DNA Methyltransferase 3 Alpha)

İlişkili Tümör: DNMT3A, DNA metilasyonunu düzenleyen bir enzimdir ve genellikle gen ekspresyonunu baskılayarak hücre farklılaşması, büyümesi ve genomik stabilitenin korunmasında önemli bir rol oynar. DNMT3A'daki mutasyonlar, özellikle hematolojik malignitelerde yaygındır. Akut miyeloid lösemi (AML), myelodisplastik sendrom (MDS), kronik miyelomonositik lösemi (CMML) ve diğer miyeloid neoplazilerde DNMT3A mutasyonları sıkça görülür. Bu mutasyonlar genellikle kötü prognozla ilişkilidir. Ayrıca, DNMT3A mutasyonları nadiren de olsa solid tümörlerde de tespit edilmiştir.

İlaç İlişkisi: DNMT3A mutasyonlarına sahip hastalarda, DNA metiltransferaz inhibitörleri (örneğin, azasitidin ve decitabin) gibi epigenetik tedaviler potansiyel tedavi stratejileri olarak kullanılabilir. Bu inhibitörler, DNA metilasyonunu azaltarak anormal gen ekspresyonunu düzeltmeyi hedefler. DNMT3A mutasyonlarının varlığı, hastaların bu tür tedavilere yanıt verme potansiyelini etkileyebilir ve bu nedenle tedavi planlamasında dikkate alınması gereken önemli bir faktördür. Ayrıca, bu mutasyonların immünoterapilere duyarlılığı da araştırılmakta olup, DNMT3A mutasyonları olan hastalarda bu tedavilerin etkisi halen araştırma konusudur.


NOTCH3

İlişkili Tümör: NOTCH3, Notch sinyal yolunda yer alan ve hücre kaderi, farklılaşması, proliferasyonu ve apoptozu düzenleyen bir reseptördür. NOTCH3 genindeki mutasyonlar ve aşırı ekspresyon, çeşitli kanser türlerinde, özellikle meme kanseri, akciğer kanseri (özellikle küçük hücreli dışı akciğer kanseri - NSCLC) ve over kanserinde bulunmuştur. NOTCH3, hücre proliferasyonunu ve tümör büyümesini teşvik edici bir rol oynayabilir, bu da onu bazı kanser türlerinde onkogenik bir sürücü haline getirir.

İlaç İlişkisi: NOTCH3, Notch sinyal yolunu hedefleyen tedaviler için bir hedef olabilir. Notch inhibitörleri, özellikle γ-sekretaz inhibitörleri, Notch yolunu bloke ederek tümör hücrelerinin büyümesini durdurmayı amaçlar. Bu inhibitörler, Notch sinyalizasyonunun artmış olduğu kanserlerde, özellikle NOTCH3'ün aşırı ekspresyonuna veya aktivasyonuna sahip tümörlerde potansiyel tedavi stratejisi olarak kullanılabilir. Ayrıca, NOTCH3 ile ilişkili genetik değişiklikler, immünoterapilere duyarlılığı da etkileyebilir, bu nedenle tedavi planlamasında bu genin durumu dikkate alınmalıdır.


TERT (Telomerase Reverse Transcriptase)

İlişkili Tümör: TERT, telomeraz enzimini kodlayan bir gendir ve telomer uzunluğunun korunmasında önemli bir rol oynar. Telomerler, kromozomların uçlarını koruyan ve hücre bölünmesi sırasında DNA'nın stabilitesini sağlayan yapılardır. TERT genindeki mutasyonlar veya promotor bölgesindeki aktivasyonlar, telomeraz aktivitesini artırarak hücrelerin ölümsüzleşmesine katkıda bulunur. Bu durum, hücrelerin kontrolsüz bir şekilde bölünmesine ve kanserleşmesine yol açar. TERT promotor mutasyonları, melanom, glioblastoma, hepatosellüler karsinom, mesane kanseri, tiroid kanseri ve non-small cell lung cancer (NSCLC) dahil olmak üzere birçok kanser türünde yaygın olarak bulunur.

İlaç İlişkisi: TERT mutasyonları veya promotor aktivasyonu, kanserlerde kötü prognoz ile ilişkilidir ve bu durum, hastaların tedaviye yanıtını etkileyebilir. TERT'i hedefleyen spesifik tedaviler şu anda araştırma aşamasındadır. Bu tedavi stratejileri, telomeraz aktivitesini inhibe ederek kanser hücrelerinin ölümsüzlüğünü engellemeyi amaçlar. Ayrıca, TERT mutasyonları, bazı immünoterapilere duyarlılığı artırabilir, bu da TERT mutasyonlarının tespit edilmesi durumunda tedavi seçiminde önemli bir faktör olarak değerlendirilebilir.


TET2 (Ten-Eleven Translocation 2)

İlişkili Tümör: TET2, DNA demetilasyonunu düzenleyen bir enzimdir ve gen ekspresyonunun epigenetik kontrolünde kritik bir rol oynar. TET2, özellikle hematopoietik kök hücrelerin ve progenitör hücrelerin normal işlevini desteklemek için önemlidir. TET2 genindeki mutasyonlar, hematolojik malignitelerde yaygın olarak görülür. Bu mutasyonlar, akut miyeloid lösemi (AML), myelodisplastik sendrom (MDS), kronik miyelomonositik lösemi (CMML), polisitemi vera ve diğer miyeloproliferatif neoplazilerde sıkça tespit edilir. TET2 mutasyonları, genellikle bu kanserlerin gelişiminde erken bir olay olarak kabul edilir ve kötü prognozla ilişkilidir.

İlaç İlişkisi: TET2 mutasyonları, DNA metilasyonunu etkileyen epigenetik tedavilere duyarlılığı artırabilir. DNA metiltransferaz inhibitörleri (örneğin, azasitidin ve decitabin), TET2 mutasyonlarına sahip hastalarda etkili olabilir. Bu inhibitörler, DNA metilasyonunun azalmasına ve anormal gen ekspresyonunun düzeltilmesine yardımcı olur. Ayrıca, TET2 mutasyonlarının varlığı, immünoterapilerin etkinliği üzerinde de etkili olabilir; bu nedenle, TET2'nin durumu tedavi planlamasında dikkate alınmalıdır. TET2 mutasyonlarına sahip hastalarda tedavi stratejileri, genetik ve epigenetik profillere dayalı olarak optimize edilebilir.


POLE (DNA Polymerase Epsilon, Catalytic Subunit)

İlişkili Tümör: POLE, DNA replikasyonunda görev alan bir DNA polimeraz enzimini kodlar. Bu enzim, DNA'nın doğru kopyalanmasını sağlar ve replikasyon sırasında oluşan hataların düzeltilmesinde rol oynar. POLE genindeki mutasyonlar, özellikle "ultra-mutatör" fenotip olarak bilinen yüksek mutasyon yükü ile karakterize edilir. Bu mutasyonlar, genellikle kalın bağırsak kanseri, endometriyum kanseri, yumurtalık kanseri ve bazı melanom türlerinde bulunur. POLE mutasyonları, kanserlerin gelişiminde erken bir olay olabilir ve bu mutasyonlar genellikle DNA tamir mekanizmalarının bozulmasıyla ilişkilidir.

İlaç İlişkisi: POLE mutasyonları, genellikle yüksek mutasyon yükü ile ilişkilidir ve bu durum, tümörlerin immünoterapilere (özellikle PD-1/PD-L1 inhibitörlerine) duyarlılığını artırabilir. Yüksek mutasyon yükü, tümör hücrelerinde daha fazla yeni antijen oluşmasına yol açar ve bu da immün sistemi aktive ederek immünoterapilerin etkinliğini artırabilir. Bu nedenle, POLE mutasyonları olan hastalar, immünoterapilerden daha fazla fayda görebilir. POLE mutasyonlarının tespit edilmesi, tedavi stratejisinin belirlenmesinde önemli bir faktör olarak dikkate alınmalıdır.


BRCA1 (Breast Cancer 1, Early Onset)

İlişkili Tümör: BRCA1, DNA hasarını onaran, özellikle homolog rekombinasyon yoluyla çift sarmallı DNA kırıklarının tamirini sağlayan bir tümör baskılayıcı gendir. BRCA1 genindeki germline mutasyonlar, meme ve yumurtalık kanserlerinin kalıtsal formlarıyla güçlü bir şekilde ilişkilidir. Ayrıca, pankreas kanseri, prostat kanseri ve bazı diğer kanser türlerinde de BRCA1 mutasyonları bulunabilir. BRCA1 mutasyonları, hücrelerin DNA hasarını etkin bir şekilde onaramamasına ve bunun sonucunda genomik instabiliteye ve tümör oluşumuna yol açar.

İlaç İlişkisi: BRCA1 mutasyonları, özellikle PARP inhibitörlerine (Poly ADP-ribose polymerase inhibitörleri) duyarlılığı artırır. PARP inhibitörleri, DNA onarımını bozarak BRCA1 mutasyonlarına sahip tümör hücrelerinde hücresel ölüm meydana getirir. Olaparib, rucaparib, ve niraparib gibi PARP inhibitörleri, BRCA1 mutasyonu taşıyan hastalarda etkili tedavi seçenekleri olarak kullanılır. Ayrıca, BRCA1 mutasyonları olan hastalar, platine dayalı kemoterapilere karşı da duyarlılık gösterebilir. BRCA1 mutasyonlarının tespiti, tedavi stratejisinin belirlenmesinde kritik bir faktördür ve bu hastalar için kişiselleştirilmiş tedavi planları oluşturulabilir.


ALK (Anaplastic Lymphoma Kinase)

İlişkili Tümör: ALK, tirozin kinaz reseptör ailesinin bir üyesidir ve hücre büyümesi, proliferasyonu ve farklılaşmasını düzenleyen bir sinyal yolunda yer alır. ALK genindeki mutasyonlar, amplifikasyonlar ve özellikle gen füzyonları, çeşitli kanser türlerinde onkogenik sürücü olarak işlev görür. En yaygın olarak ALK füzyonları, non-small cell lung cancer (NSCLC), anaplastik büyük hücreli lenfoma (ALCL) ve nöroblastoma gibi kanserlerde görülür. En bilinen füzyon, ALK ve EML4 genlerinin birleşmesiyle oluşan EML4-ALK füzyonudur. Bu füzyon, hücrelerin sürekli olarak büyümesine ve bölünmesine neden olarak kanser gelişimini tetikler.

İlaç İlişkisi: ALK füzyonları ve mutasyonları, ALK inhibitörlerine duyarlıdır. Crizotinib, alectinib, brigatinib, ve lorlatinib gibi ALK inhibitörleri, ALK-pozitif tümörlerde hedefe yönelik tedavi olarak kullanılır ve bu tür hastalarda genellikle yüksek yanıt oranları gösterir. ALK inhibitörleri, özellikle EML4-ALK füzyonuna sahip NSCLC hastalarında önemli bir tedavi seçeneği sunar. Ayrıca, ALK inhibitörlerine karşı direnç geliştiğinde, yeni nesil ALK inhibitörleri kullanılabilir. ALK mutasyonları ve füzyonlarının tespiti, tedavi planlamasında kritik öneme sahiptir ve bu hastalarda kişiselleştirilmiş tedavi stratejileri uygulanabilir.


AKT1 (v-Akt Murine Thymoma Viral Oncogene Homolog 1)

İlişkili Tümör: AKT1, hücre büyümesi, proliferasyonu, glukoz metabolizması ve hücre sağkalımını düzenleyen PI3K/AKT/mTOR sinyal yolunun önemli bir bileşenidir. AKT1 genindeki mutasyonlar, özellikle E17K mutasyonu, çeşitli kanser türlerinde bulunur. Bu mutasyon, AKT1'in sürekli olarak aktif kalmasına neden olur ve bu da hücrelerin kontrolsüz bir şekilde büyümesine ve kanser gelişimine yol açar. AKT1 mutasyonları, özellikle meme kanseri, endometriyum kanseri, akciğer kanseri, kolorektal kanser ve prostat kanserinde tespit edilmiştir.

İlaç İlişkisi: AKT1 mutasyonları, özellikle AKT inhibitörlerine ve PI3K/AKT/mTOR yolunu hedefleyen diğer tedavilere duyarlıdır. AKT inhibitörleri (örneğin, ipatasertib, capivasertib), AKT1'in aşırı aktivitesini engelleyerek kanser hücrelerinin büyümesini durdurmayı amaçlar. Bu tür inhibitörler, AKT1 mutasyonu taşıyan hastalarda özellikle etkili olabilir. Ayrıca, AKT1 mutasyonları, bazı immünoterapilere karşı duyarlılığı da etkileyebilir. Tedavi planlamasında AKT1 mutasyonlarının tespiti, hastalar için en uygun tedavi stratejisinin seçilmesinde önemli bir faktördür.


AKT2 (v-Akt Murine Thymoma Viral Oncogene Homolog 2)

İlişkili Tümör: AKT2, AKT1 ile birlikte PI3K/AKT/mTOR sinyal yolunun bir diğer önemli bileşenidir. AKT2, hücre büyümesi, metabolizma, proliferasyon ve sağkalımı düzenler. AKT2 geninde meydana gelen amplifikasyonlar veya aşırı ekspresyon, çeşitli kanser türlerinde bulunmuştur. AKT2, özellikle pankreas kanseri, yumurtalık kanseri, meme kanseri, kolon kanseri ve bazı glioblastomalarda onkogenik bir sürücü olarak rol oynar. AKT2'nin aşırı aktivasyonu, hücrelerin kontrolsüz büyümesine ve metastaz yapma potansiyelinin artmasına katkıda bulunur.

İlaç İlişkisi: AKT2'nin aşırı ekspresyonu veya aktivasyonu, PI3K/AKT/mTOR yolunu hedefleyen tedavilere duyarlılığı artırabilir. AKT inhibitörleri ve mTOR inhibitörleri, bu yol üzerindeki aşırı aktiviteyi baskılayarak tümör hücrelerinin büyümesini durdurabilir. AKT2'yi hedef alan spesifik tedaviler şu anda klinik denemeler aşamasında olup, AKT2 amplifikasyonu olan hastalar bu tür tedavilerden fayda görebilir. Ayrıca, AKT2'nin durumu, bazı immünoterapilere yanıtı da etkileyebilir ve bu nedenle tedavi planlamasında dikkate alınmalıdır.


AKT3 (v-Akt Murine Thymoma Viral Oncogene Homolog 3)

İlişkili Tümör: AKT3, AKT1 ve AKT2 ile birlikte PI3K/AKT/mTOR sinyal yolunun önemli bir bileşenidir. AKT3, özellikle hücre büyümesi, sağkalım, glukoz metabolizması ve anjiyogenezde rol oynar. AKT3 geninde meydana gelen amplifikasyonlar, mutasyonlar veya aşırı ekspresyon, çeşitli kanser türlerinde, özellikle melanom, glioblastoma, meme kanseri ve prostat kanserinde bulunmuştur. AKT3'ün aşırı aktivasyonu, hücre proliferasyonunu artırabilir ve tümörün agresif özellikler kazanmasına yol açabilir.

İlaç İlişkisi: AKT3'ün aşırı ekspresyonu veya aktivasyonu, AKT inhibitörlerine ve PI3K/AKT/mTOR yolunu hedefleyen diğer tedavilere duyarlılığı artırabilir. AKT inhibitörleri (örneğin, ipatasertib, capivasertib) ve mTOR inhibitörleri, AKT3'ün aşırı aktivitesini baskılayarak tümör hücrelerinin büyümesini durdurmayı amaçlar. AKT3 mutasyonları ve amplifikasyonlarının tespit edilmesi, bu inhibitörlerle tedavi edilecek hastaların belirlenmesinde önemli olabilir. Ayrıca, AKT3'ün durumu, immünoterapilere olan yanıtı da etkileyebilir ve bu durum tedavi planlamasında göz önünde bulundurulmalıdır.


ATM (Ataxia Telangiectasia Mutated)

İlişkili Tümör: ATM, DNA hasarını onarmada ve hücre döngüsünü düzenlemede kritik bir rol oynayan bir tümör baskılayıcı gendir. Özellikle DNA çift sarmal kırıklarının tamirinde önemli bir işlevi vardır. ATM genindeki mutasyonlar veya fonksiyon kaybı, hücrelerin DNA hasarını etkili bir şekilde onaramamasına ve bu durumun kanser gelişimine yol açmasına neden olabilir. ATM mutasyonları, çeşitli kanser türlerinde, özellikle meme kanseri, prostat kanseri, pankreas kanseri, non-small cell lung cancer (NSCLC), kronik lenfositik lösemi (CLL) ve bazı lenfomalarda görülür. Ataksi-telenjiektazi sendromu olarak bilinen kalıtsal bir hastalık, ATM genindeki germline mutasyonlarından kaynaklanır ve bu sendroma sahip bireylerde kansere yatkınlık artmıştır.

İlaç İlişkisi: ATM mutasyonları, DNA onarım mekanizmalarını bozduğu için, bu tür tümörler DNA hasarını artıran tedavilere (örneğin, platin bazlı kemoterapiler veya PARP inhibitörleri) duyarlı olabilir. PARP inhibitörleri, ATM mutasyonu taşıyan tümörlerde özellikle etkili olabilir, çünkü bu inhibitörler, DNA hasarının onarılmasını daha da zorlaştırarak tümör hücrelerinin ölümüne yol açar. ATM mutasyonlarının tespiti, hastaların tedavi stratejilerinin belirlenmesinde kritik bir faktördür ve bu mutasyonlar, immünoterapilere olan yanıtı da etkileyebilir. ATM inhibitörleri ve diğer hedefe yönelik tedaviler de araştırma aşamasında olup, bu mutasyonların hedeflenmesi potansiyel tedavi seçenekleri arasında yer almaktadır.


ARID1A (AT-Rich Interaction Domain 1A)

İlişkili Tümör: ARID1A, SWI/SNF kromatin yeniden modelleme kompleksinin bir parçası olan bir tümör baskılayıcı gendir. Bu kompleks, DNA'yı düzenleyerek gen ekspresyonunu kontrol eder ve hücre farklılaşması, proliferasyonu ve DNA tamiri gibi süreçlerde önemli rol oynar. ARID1A genindeki mutasyonlar veya fonksiyon kaybı, birçok kanser türünde, özellikle over kanseri, endometriyal kanser, mide kanseri, hepatoselüler karsinom ve kolorektal kanser gibi solid tümörlerde yaygın olarak görülür. ARID1A kaybı, hücrelerin kontrolsüz bir şekilde büyümesine ve farklılaşmasına izin vererek tümör oluşumunu tetikleyebilir.

İlaç İlişkisi: ARID1A mutasyonları, belirli epigenetik tedavilere ve immünoterapilere duyarlılığı artırabilir. Özellikle, ARID1A mutasyonu taşıyan tümörlerde, HDAC inhibitörleri ve DNA metiltransferaz inhibitörleri gibi epigenetik modülatörler potansiyel tedavi stratejileri olarak değerlendirilmektedir. Ayrıca, ARID1A mutasyonu taşıyan tümörlerin, immün kontrol noktası inhibitörlerine (örneğin, PD-1/PD-L1 inhibitörleri) karşı daha duyarlı olabileceği bazı çalışmalar tarafından öne sürülmüştür. Bu nedenle, ARID1A mutasyonlarının tespiti, tedavi planlamasında önemli bir faktör olabilir ve kişiselleştirilmiş tedavi stratejileri oluşturulmasına olanak tanır.


ATRX (Alpha Thalassemia/Mental Retardation Syndrome X-Linked)

İlişkili Tümör: ATRX, kromatin yeniden modelleme ve telomer bakımında rol oynayan bir gen olarak bilinir. ATRX, özellikle DNA'nın yapı taşlarının düzenlenmesine ve hücrelerin genetik materyallerini korumasına yardımcı olur. ATRX genindeki mutasyonlar, genellikle sinir sistemi tümörleri (özellikle glioblastoma), pankreas nöroendokrin tümörleri, alt tip nöroblastomlar ve bazı hematolojik malignitelerde bulunur. ATRX kaybı, telomer bakımını bozarak hücresel ölümsüzlük kazanımına ve dolayısıyla kanser gelişimine katkıda bulunabilir.

İlaç İlişkisi: ATRX mutasyonları ile doğrudan hedeflenen spesifik bir tedavi henüz mevcut olmasa da, bu mutasyonlar tümör hücrelerinin DNA onarım mekanizmalarını etkileyebilir ve bu da bazı tedavilere karşı duyarlılığı artırabilir. Özellikle, DNA hasarına duyarlılığı artıran tedaviler (örneğin, DNA hasarı oluşturucu ajanlar veya PARP inhibitörleri) ATRX mutasyonu taşıyan hücrelerde daha etkili olabilir. Ayrıca, ATRX mutasyonları bazı immünoterapilere yanıtı da etkileyebilir ve bu nedenle tedavi planlamasında bu mutasyonların tespiti önemli olabilir. ATRX'in diğer epigenetik hedeflerle birlikte hedeflenmesi, gelecekteki tedavi stratejileri arasında değerlendirilebilir.


CDKN2A (Cyclin Dependent Kinase Inhibitor 2A)

İlişkili Tümör: CDKN2A, hücre döngüsünü düzenleyen ve tümör baskılayıcı bir gen olarak işlev gören önemli bir gen olup, p16INK4A ve p14ARF olmak üzere iki tümör baskılayıcı protein kodlar. Bu proteinler, hücre döngüsünün G1 fazından S fazına geçişini kontrol eden CDK4/6 ve MDM2 aracılığıyla p53'ü düzenler. CDKN2A genindeki mutasyonlar, silinmeler veya promotor bölgesindeki metilasyon, birçok kanser türünde görülür. CDKN2A kaybı veya inaktivasyonu, hücre döngüsünün kontrolsüz bir şekilde ilerlemesine ve dolayısıyla kanser gelişimine yol açar. Bu genin değişiklikleri özellikle melanom, non-small cell lung cancer (NSCLC), pankreas kanseri, baş ve boyun kanserleri, mesane kanseri ve bazı gliomalar gibi çeşitli kanserlerde sıkça tespit edilir.

İlaç İlişkisi: CDKN2A mutasyonları, hücre döngüsünü kontrol eden hedefe yönelik tedavilere duyarlılığı etkileyebilir. Örneğin, CDK4/6 inhibitörleri (palbociclib, ribociclib, abemaciclib), hücre döngüsünün G1 fazında durmasını sağlayarak CDKN2A kaybı veya inaktivasyonu olan tümörlerde etkili olabilir. Bu inhibitörler, özellikle meme kanserinde kullanılır, ancak CDKN2A mutasyonlarının diğer kanserlerde de bu tür tedavilere duyarlılığı artırabileceği düşünülmektedir. Ayrıca, CDKN2A değişiklikleri bazı immünoterapilere yanıtı etkileyebilir ve bu nedenle tedavi planlamasında dikkate alınması önemlidir.


CTNNB1 (Catenin Beta 1)

İlişkili Tümör: CTNNB1, β-katenin proteinini kodlayan bir gendir ve Wnt/β-katenin sinyal yolunun kritik bir bileşenidir. Bu sinyal yolu, hücre proliferasyonu, farklılaşması ve sağkalımını düzenler. CTNNB1 genindeki mutasyonlar, β-katenin proteinini stabilize ederek hücre çekirdeğinde birikmesine ve Wnt sinyalizasyonunun sürekli olarak aktif kalmasına yol açar. Bu durum, hücrelerin kontrolsüz bir şekilde bölünmesine ve kanser gelişimine neden olabilir. CTNNB1 mutasyonları, hepatosellüler karsinom (HCC), kolon kanseri, over kanseri, endometriyal kanser, mide kanseri ve bazı medulloblastoma türleri dahil olmak üzere çeşitli kanserlerde bulunur.

İlaç İlişkisi: CTNNB1 mutasyonları, Wnt/β-katenin sinyal yolunu hedefleyen tedaviler için potansiyel bir hedef oluşturur. Bu yol üzerindeki inhibitörler (örneğin, tankyrase inhibitörleri) ve diğer modülatörler, β-katenin aktivitesini baskılamaya yönelik araştırılmaktadır. Ancak, bu tür tedaviler halen klinik geliştirme aşamasındadır ve rutin klinik kullanımda değildir. CTNNB1 mutasyonları, ayrıca immünoterapilere yanıtı etkileyebilir ve bu nedenle bu mutasyonların tespiti tedavi planlamasında önemli olabilir. CTNNB1'in diğer hedefe yönelik tedavilerle birlikte kullanılabileceği stratejiler de araştırılmaktadır.


DDR2 (Discoidin Domain Receptor Tyrosine Kinase 2)

İlişkili Tümör: DDR2, tirozin kinaz ailesine ait bir reseptördür ve kollajen gibi hücre dışı matriks bileşenleriyle etkileşime girer. Bu etkileşimler, hücre hareketliliği, farklılaşması ve proliferasyonunu düzenler. DDR2 genindeki mutasyonlar ve amplifikasyonlar, hücrelerin büyüme sinyallerini sürekli almasına neden olarak kanser gelişimine katkıda bulunur. DDR2 mutasyonları, özellikle non-small cell lung cancer (NSCLC), baş ve boyun kanserleri, sarkomlar ve bazı gastrointestinal kanserlerde bulunur. DDR2 mutasyonları, bu tümörlerin gelişiminde ve ilerlemesinde önemli bir rol oynayabilir.

İlaç İlişkisi: DDR2 mutasyonları, tirozin kinaz inhibitörlerine (TKI) duyarlılığı etkileyebilir. Özellikle dasatinib gibi multikinaz inhibitörleri, DDR2 mutasyonları taşıyan tümör hücrelerinde etkinlik gösterebilir. DDR2'nin inhibitörleri henüz yaygın olarak kullanılmamakla birlikte, DDR2 mutasyonu taşıyan hastalarda bu tür inhibitörlerin kullanımı potansiyel bir tedavi seçeneği olarak değerlendirilmektedir. Ayrıca, DDR2'nin diğer hedefe yönelik tedavilerle kombinasyonları da araştırılmaktadır. DDR2 mutasyonlarının tespiti, tedavi stratejilerinin belirlenmesinde önemli olabilir.


MSH6 (MutS Homolog 6)

İlişkili Tümör: MSH6, DNA tamirinde görev alan bir gen olup, özellikle DNA eşleşme hatalarını onaran mismatch repair (MMR) sisteminin bir parçasıdır. MSH6, DNA replikasyonu sırasında oluşan hataların düzeltilmesine yardımcı olur, bu da genomik stabiliteyi korur. MSH6 genindeki mutasyonlar, hücrelerin DNA hatalarını onaramamasına ve dolayısıyla kanserleşmeye yol açabilir. MSH6 mutasyonları, özellikle Lynch sendromu olarak bilinen kalıtsal non-polipozis kolorektal kanser (HNPCC) ile ilişkilidir. Ayrıca, MSH6 mutasyonları sporadik kolorektal kanser, endometriyum kanseri, mide kanseri, over kanseri ve bazı diğer solid tümörlerde de tespit edilmiştir.

İlaç İlişkisi: MSH6 mutasyonları, mikrosatellit instabilitesi (MSI) ile ilişkilidir ve bu durum, immünoterapilere (özellikle PD-1/PD-L1 inhibitörleri) karşı artan duyarlılığı işaret edebilir. MSI yüksek (MSI-H) tümörler, immün kontrol noktası inhibitörleriyle tedaviye iyi yanıt verebilir. MSH6 mutasyonlarının tespiti, bu tür immünoterapiler için uygun hastaların belirlenmesinde önemli bir rol oynar. Ayrıca, MMR yetersizliği olan tümörler, bazı DNA hasarını artırıcı kemoterapi ajanlarına karşı da hassasiyet gösterebilir, bu da tedavi stratejilerinin seçilmesinde dikkate alınabilir.


ERBB2 (HER2/neu, Epidermal Growth Factor Receptor 2)

İlişkili Tümör: ERBB2, hücre büyümesi, farklılaşması ve sağkalımını düzenleyen bir tirozin kinaz reseptörüdür ve epidermal büyüme faktörü reseptör ailesinin bir üyesidir. ERBB2 genindeki amplifikasyonlar ve aşırı ekspresyon, çeşitli kanser türlerinde onkogenik sürücü olarak işlev görür. En yaygın olarak meme kanserinde görülür, ancak mide, yemek borusu, yumurtalık ve akciğer kanseri gibi diğer solid tümörlerde de bulunabilir. ERBB2 amplifikasyonu, hücrelerin sürekli büyüme sinyalleri almasına neden olarak tümör gelişimini tetikler.

İlaç İlişkisi: ERBB2 (HER2) pozitif tümörler, HER2'yi hedefleyen tedavilere duyarlıdır. Trastuzumab (Herceptin), pertuzumab, lapatinib ve ado-trastuzumab emtansine (T-DM1) gibi HER2 hedefli tedaviler, HER2 pozitif meme kanseri ve diğer kanser türlerinde yaygın olarak kullanılır. Bu tedaviler, HER2'nin aktivitesini bloke ederek tümör hücrelerinin büyümesini durdurmayı amaçlar. ERBB2 mutasyonları ayrıca immünoterapilere duyarlılığı etkileyebilir, bu da tedavi stratejisinde dikkate alınması gereken bir faktördür. HER2 hedefli tedaviler, ERBB2 amplifikasyonu veya mutasyonu taşıyan hastalar için etkili bir tedavi seçeneği sunar.


ERBB4 (Epidermal Growth Factor Receptor 4)

İlişkili Tümör: ERBB4, epidermal büyüme faktörü reseptör (EGFR) ailesinin bir üyesidir ve hücre büyümesi, farklılaşması ve sağkalımını düzenleyen bir tirozin kinaz reseptörüdür. ERBB4 genindeki mutasyonlar, amplifikasyonlar ve diğer genetik değişiklikler, çeşitli kanser türlerinde, özellikle meme kanseri, melanom, non-small cell lung cancer (NSCLC) ve bazı nöroendokrin tümörlerde görülmüştür. ERBB4, hücre proliferasyonunu teşvik edici sinyallerin iletilmesinde rol oynar, bu da kanser gelişimine katkıda bulunabilir.

İlaç İlişkisi: ERBB4, EGFR ailesinin diğer üyeleri gibi hedefe yönelik tedaviler için potansiyel bir hedef olarak araştırılmaktadır. Ancak, ERBB4'e özgü tedaviler şu anda klinik kullanıma henüz girmemiştir. ERBB4'ü hedef alan tedavilerin geliştirilmesi, özellikle ERBB4 mutasyonları taşıyan tümörlerde etkili olabilir. Ayrıca, ERBB4 mutasyonlarının immünoterapilere duyarlılığı etkileyebileceği ve bu mutasyonların tespit edilmesinin tedavi planlamasında önemli bir rol oynayabileceği düşünülmektedir. ERBB4'ün diğer hedefe yönelik tedavilerle kombinasyonları da gelecekteki araştırmalar için potansiyel bir alan olarak görülmektedir.


ESR1 (Estrogen Receptor 1)

İlişkili Tümör: ESR1, östrojen reseptörünü kodlayan bir gendir ve östrojenin hücrelere bağlanarak hücre büyümesi, proliferasyonu ve farklılaşmasını düzenleyen sinyal yollarını aktive etmesinden sorumludur. ESR1 genindeki mutasyonlar, özellikle östrojen bağımlı kanserlerde, en yaygın olarak meme kanserinde bulunur. Bu mutasyonlar, reseptörün sürekli aktif kalmasına ve tümör hücrelerinin östrojen sinyali olmaksızın büyümeye devam etmesine yol açabilir. ESR1 mutasyonları, ayrıca endometriyal kanser ve bazı over kanseri türlerinde de tespit edilmiştir.

İlaç İlişkisi: ESR1 mutasyonları, özellikle hormon tedavisi (endokrin tedavi) gören meme kanseri hastalarında önemlidir. Tamoksifen, fulvestrant gibi antiöstrojenler ve aromataz inhibitörleri (letrozol, anastrozol, eksemestan) ESR1 mutasyonu olan hastalarda kullanılır. Ancak, bazı ESR1 mutasyonları, bu tedavilere karşı direnç gelişmesine neden olabilir. Bu nedenle, ESR1 mutasyonlarının tespiti, tedavi stratejisinin belirlenmesinde kritik öneme sahiptir. Ayrıca, ESR1 mutasyonu taşıyan hastalarda, CDK4/6 inhibitörleri gibi ek tedaviler de değerlendirilir. ESR1'in durumu, tedaviye yanıtı ve hastalığın ilerleyişini doğrudan etkileyebilir.


FAT1

İlişkili Tümör: FAT1, hücre adezyonu, hücre polaritesi ve büyüme kontrolünde rol oynayan bir kadherin ailesi üyesidir. FAT1 genindeki mutasyonlar, birçok kanser türünde, özellikle baş ve boyun kanserleri, meme kanseri, hepatosellüler karsinom, non-small cell lung cancer (NSCLC) ve glioblastoma gibi tümörlerde bulunur. FAT1'in kaybı veya mutasyonu, hücre proliferasyonu ve migrasyonunu artırarak tümör gelişimine katkıda bulunabilir. Ayrıca, FAT1 genindeki değişiklikler, Wnt/β-katenin yolunun aktivasyonunu tetikleyebilir, bu da tümör hücrelerinin agresif özellikler kazanmasına neden olabilir.

İlaç İlişkisi: FAT1 mutasyonlarına yönelik doğrudan hedefe yönelik tedaviler şu anda bulunmamaktadır. Ancak, FAT1'in Wnt/β-katenin yolunu modüle etme potansiyeli, bu sinyal yolunu hedefleyen tedavilerin araştırılmasında önemli bir odak olabilir. Ayrıca, FAT1 mutasyonları, diğer epigenetik modülatörler veya immünoterapilerle kombinasyon halinde hedef alınabilir. FAT1'in rolü, tedavi yanıtını ve tümör davranışını etkileyebileceği için, FAT1 mutasyonlarının tespiti, kişiselleştirilmiş tedavi stratejilerinde dikkate alınması gereken bir faktördür.


FGFR1 (Fibroblast Growth Factor Receptor 1)

İlişkili Tümör: FGFR1, hücre büyümesi, farklılaşması, sağkalımı ve anjiyogenezde rol oynayan bir tirozin kinaz reseptörüdür. FGFR1 genindeki amplifikasyonlar, mutasyonlar ve füzyonlar, çeşitli kanser türlerinde onkogenik sürücü olarak işlev görür. FGFR1 amplifikasyonu veya mutasyonları, özellikle non-small cell lung cancer (NSCLC), meme kanseri (özellikle lobüler tip), mide kanseri, baş ve boyun kanserleri, ve sarkomlar gibi kanser türlerinde sıkça görülür. FGFR1'in aktivasyonu, hücre proliferasyonunu artırabilir ve tümör hücrelerinin metastaz yapma potansiyelini artırabilir.

İlaç İlişkisi: FGFR1 amplifikasyonları veya mutasyonları, FGFR inhibitörlerine duyarlıdır. Bu inhibitörler, FGFR sinyal yolunu bloke ederek tümör hücrelerinin büyümesini ve yayılmasını engellemeyi amaçlar. Nintedanib, ponatinib ve erdafitinib gibi FGFR inhibitörleri, FGFR1 amplifikasyonu veya mutasyonu taşıyan hastalarda potansiyel tedavi seçenekleri olarak kullanılabilir. Ayrıca, FGFR1 hedefli tedavilerin diğer kanser tedavileriyle kombinasyonu da araştırılmaktadır. FGFR1 mutasyonlarının tespiti, bu inhibitörlerle tedavi edilecek hastaların belirlenmesinde önemlidir ve kişiselleştirilmiş tedavi stratejileri oluşturulmasına olanak tanır.


FGFR2 (Fibroblast Growth Factor Receptor 2)

İlişkili Tümör: FGFR2, fibroblast büyüme faktörü reseptör ailesinin bir üyesidir ve hücre büyümesi, farklılaşması, sağkalımı ve anjiyogenezde önemli rol oynayan bir tirozin kinaz reseptörüdür. FGFR2 genindeki mutasyonlar, amplifikasyonlar ve füzyonlar, çeşitli kanser türlerinde onkogenik sürücü olarak görev yapar. Özellikle mide kanseri, endometriyal kanser, kolorektal kanser, safra yolu kanseri (kolanjiokarsinoma) ve meme kanserlerinde FGFR2 değişiklikleri tespit edilmiştir. FGFR2'nin anormal aktivasyonu, hücre proliferasyonunu artırarak ve hücre ölümünü engelleyerek tümör gelişimine katkıda bulunabilir.

İlaç İlişkisi: FGFR2 amplifikasyonları veya mutasyonları, FGFR inhibitörlerine duyarlıdır. Erdafitinib ve pemigatinib gibi FGFR inhibitörleri, FGFR2 mutasyonu veya füzyonu taşıyan kanser hastalarında etkili tedavi seçenekleri olarak kullanılmaktadır. Özellikle safra yolu kanserinde FGFR2 füzyonlarına sahip hastalarda pemigatinib gibi inhibitörler onaylanmıştır. Bu tür tedaviler, FGFR sinyal yolunu bloke ederek tümör hücrelerinin büyümesini durdurmayı amaçlar. FGFR2 mutasyonlarının tespiti, bu inhibitörlerle tedavi edilecek hastaların belirlenmesinde önemli bir rol oynar ve kişiselleştirilmiş tedavi stratejilerinin geliştirilmesine olanak tanır.


FGFR3 (Fibroblast Growth Factor Receptor 3)

İlişkili Tümör: FGFR3, fibroblast büyüme faktörü reseptör ailesinin bir üyesidir ve hücre büyümesi, farklılaşması, sağkalımı ve anjiyogenezde rol oynayan bir tirozin kinaz reseptörüdür. FGFR3 genindeki mutasyonlar, amplifikasyonlar ve füzyonlar, çeşitli kanser türlerinde onkogenik sürücü olarak işlev görür. FGFR3 mutasyonları özellikle mesane kanseri (transisyonel hücreli karsinom), serviks kanseri, safra yolu kanseri (kolanjiokarsinoma), multipl miyelom ve bazı kemik tümörlerinde sıkça görülür. FGFR3'ün aktivasyonu, hücre proliferasyonunu artırarak ve apoptozu baskılayarak tümör oluşumuna katkıda bulunur.

İlaç İlişkisi: FGFR3 mutasyonları veya füzyonları, FGFR inhibitörlerine duyarlıdır. Erdafitinib ve pemigatinib gibi FGFR inhibitörleri, FGFR3 mutasyonu veya füzyonu taşıyan tümörlerde etkili tedavi seçenekleri olarak kullanılır. Özellikle mesane kanserinde FGFR3 mutasyonlarına sahip hastalarda bu inhibitörler önemli tedavi seçenekleridir. FGFR3'ü hedefleyen tedaviler, tümör hücrelerinin büyümesini durdurmayı ve yayılmasını engellemeyi amaçlar. FGFR3 mutasyonlarının tespiti, bu inhibitörlerle tedavi edilecek hastaların belirlenmesinde kritik bir faktördür ve kişiselleştirilmiş tedavi stratejileri geliştirilmesine yardımcı olur.


FLT3 (Fms-Related Tyrosine Kinase 3)

İlişkili Tümör: FLT3, hücre büyümesi, farklılaşması ve sağkalımını düzenleyen bir tirozin kinaz reseptörüdür. FLT3 genindeki mutasyonlar, özellikle FLT3 internal tandem duplikasyon (ITD) mutasyonları ve FLT3 kinaz domeni mutasyonları (TKD), akut miyeloid lösemi (AML) başta olmak üzere hematolojik malignitelerde yaygın olarak görülür. FLT3 mutasyonları, lösemi hücrelerinin hızlı bir şekilde çoğalmasına ve agresif bir hastalık seyrine neden olur. FLT3 mutasyonları AML hastalarının yaklaşık %30'unda tespit edilir ve bu mutasyonlar kötü prognozla ilişkilidir.

İlaç İlişkisi: FLT3 mutasyonları, FLT3 inhibitörlerine duyarlıdır ve bu inhibitörler, özellikle FLT3-ITD veya TKD mutasyonları taşıyan AML hastalarında etkili olabilir. Midostaurin, gilteritinib ve quizartinib gibi FLT3 inhibitörleri, FLT3-mutant AML hastalarında tedavi seçenekleri olarak kullanılır. Bu inhibitörler, FLT3 sinyal yolunu bloke ederek lösemi hücrelerinin büyümesini ve proliferasyonunu durdurmayı amaçlar. FLT3 mutasyonlarının tespiti, tedavi stratejilerinin belirlenmesinde ve hastaların prognozunun değerlendirilmesinde kritik bir faktördür.


HRAS (Harvey Rat Sarcoma Viral Oncogene Homolog)

İlişkili Tümör: HRAS, hücre büyümesi, farklılaşması ve sağkalımını düzenleyen bir GTPaz ailesi üyesidir ve RAS-MAPK sinyal yolunun önemli bir bileşenidir. HRAS genindeki mutasyonlar, hücrelerin sürekli aktif kalmasına neden olarak kontrolsüz proliferasyona ve tümör gelişimine yol açar. HRAS mutasyonları, çeşitli kanser türlerinde bulunur; özellikle baş ve boyun kanserleri, mesane kanseri, tiroid kanseri, melanom, ve nadir olarak meme kanserinde tespit edilmiştir. HRAS mutasyonları, bu kanserlerin gelişiminde ve ilerlemesinde kritik bir rol oynayabilir.

İlaç İlişkisi: HRAS mutasyonları, özellikle hedefe yönelik tedaviler için zorlu bir hedef oluşturur, ancak son yıllarda HRAS'ı spesifik olarak hedef alan inhibitörler üzerinde çalışmalar yapılmaktadır. Tipifarnib gibi farnesil transferaz inhibitörleri, HRAS mutant tümörlerde potansiyel bir tedavi seçeneği olarak değerlendirilmiştir. Bu inhibitörler, HRAS proteininin membrana bağlanmasını ve böylece aktif hale gelmesini engellemeyi amaçlar. HRAS mutasyonlarının tespiti, tedavi planlamasında önemli olabilir ve bu mutasyonlar, immünoterapilere duyarlılığı da etkileyebilir.


KEAP1 (Kelch-Like ECH-Associated Protein 1)

İlişkili Tümör: KEAP1, hücre içi redoks dengesini düzenleyen ve oksidatif stres yanıtında önemli rol oynayan bir protein olan Nrf2'yi (Nuclear factor erythroid 2-related factor 2) kontrol eder. KEAP1 genindeki mutasyonlar veya kayıplar, Nrf2'nin sürekli aktivasyonuna yol açar, bu da hücrelerin oksidatif strese karşı korunmasını sağlar ancak aynı zamanda kanser hücrelerinin kemoterapi ve radyoterapi gibi tedavilere karşı direnç geliştirmesine neden olabilir. KEAP1 mutasyonları, özellikle non-small cell lung cancer (NSCLC), hepatosellüler karsinom, baş ve boyun kanserleri ve bazı böbrek kanserlerinde sıkça görülür.

İlaç İlişkisi: KEAP1 mutasyonları veya kayıpları, Nrf2 yolunun aşırı aktivasyonuna yol açtığı için bu yolun hedeflenmesi potansiyel bir tedavi stratejisi olarak değerlendirilmektedir. Ancak, KEAP1 mutasyonlarını doğrudan hedefleyen spesifik bir tedavi henüz bulunmamaktadır. KEAP1 mutasyonları, tümörlerin kemoterapiye ve radyoterapiye karşı dirençli olmasına neden olabilir, bu da tedavi planlamasında önemli bir zorluk yaratır. Bununla birlikte, KEAP1/Nrf2 yolunu hedefleyen yeni tedaviler geliştirilmekte olup, bu mutasyonların tespiti gelecekteki tedavi stratejilerinde kritik bir rol oynayabilir.


KIT (Proto-Oncogene C-Kit, CD117)

İlişkili Tümör: KIT, hücre büyümesi, farklılaşması, sağkalım ve hareketliliğini düzenleyen bir tirozin kinaz reseptördür. KIT genindeki mutasyonlar veya amplifikasyonlar, bu reseptörün sürekli aktivasyonuna yol açarak hücre proliferasyonunu ve tümör oluşumunu tetikler. KIT mutasyonları, özellikle gastrointestinal stromal tümörler (GIST), sistemik mastositoz, akut miyeloid lösemi (AML), melanom ve bazı nadir sarkom türlerinde yaygın olarak bulunur. KIT mutasyonları, bu kanserlerin gelişiminde önemli bir rol oynar ve genellikle tedaviye duyarlılığı etkiler.

İlaç İlişkisi: KIT mutasyonları, tirozin kinaz inhibitörleri (TKI'ler) ile hedeflenebilir. Imatinib, sunitinib ve regorafenib gibi KIT inhibitörleri, KIT-mutant GIST ve diğer KIT-mutant kanserlerde etkili tedavi seçenekleri olarak kullanılır. Bu inhibitörler, KIT sinyal yolunu bloke ederek tümör hücrelerinin büyümesini durdurmayı ve yayılmasını engellemeyi amaçlar. KIT mutasyonlarının tespiti, bu inhibitörlerle tedavi edilecek hastaların belirlenmesinde kritik bir rol oynar ve kişiselleştirilmiş tedavi stratejileri geliştirilmesine yardımcı olur. Ayrıca, yeni nesil KIT inhibitörleri, direnç gelişen hastalarda da kullanılmaktadır.


MAP2K1 (Mitogen-Activated Protein Kinase Kinase 1, MEK1)

İlişkili Tümör: MAP2K1, hücre büyümesi, farklılaşması ve sağkalımını düzenleyen RAS/RAF/MEK/ERK sinyal yolunun bir parçası olan MEK1 proteinini kodlar. MAP2K1 genindeki mutasyonlar, bu sinyal yolunu sürekli aktif hale getirerek hücrelerin kontrolsüz bir şekilde proliferasyonuna ve tümör gelişimine yol açabilir. MAP2K1 mutasyonları, özellikle melanom, non-small cell lung cancer (NSCLC), kolon kanseri ve bazı hematolojik malignitelerde tespit edilmiştir. Bu mutasyonlar, genellikle tümörlerin agresif bir şekilde büyümesine ve tedaviye karşı direnç geliştirmesine neden olur.

İlaç İlişkisi: MAP2K1 mutasyonları, MEK inhibitörlerine duyarlıdır. Trametinib, cobimetinib ve binimetinib gibi MEK inhibitörleri, RAS/RAF/MEK/ERK yolunu hedef alarak tümör hücrelerinin büyümesini durdurmayı amaçlar. Bu inhibitörler, özellikle BRAF mutasyonu taşıyan melanomlarda yaygın olarak kullanılır, ancak MAP2K1 mutasyonu taşıyan diğer kanser türlerinde de etkili olabilir. MAP2K1 mutasyonlarının tespiti, tedavi stratejilerinin belirlenmesinde kritik bir faktördür ve bu hastalar için kişiselleştirilmiş tedavi planlarının oluşturulmasına yardımcı olabilir. Ayrıca, MEK inhibitörlerinin diğer hedefe yönelik tedavilerle kombinasyonları da araştırılmaktadır.


MET (Mesenchymal-Epithelial Transition Factor)

İlişkili Tümör: MET, hücre büyümesi, sağkalımı, proliferasyonu ve metastazında rol oynayan bir tirozin kinaz reseptörüdür. MET genindeki amplifikasyonlar, mutasyonlar veya MET ekson 14'teki delesyonlar, hücrelerin büyüme sinyallerini sürekli almasına neden olarak kanser gelişimine yol açabilir. MET değişiklikleri, non-small cell lung cancer (NSCLC), mide kanseri, karaciğer kanseri, böbrek kanseri ve bazı baş ve boyun kanserlerinde bulunabilir. MET'in anormal aktivasyonu, tümör hücrelerinin agresif özellikler kazanmasına ve tedaviye karşı direnç geliştirmesine neden olabilir.

İlaç İlişkisi: MET amplifikasyonları veya mutasyonları, MET inhibitörlerine duyarlıdır. Crizotinib, capmatinib, tepotinib ve savolitinib gibi MET hedefli inhibitörler, MET-mutant veya MET amplifikasyonu taşıyan tümörlerde etkili tedavi seçenekleri olarak kullanılır. Bu inhibitörler, MET sinyal yolunu bloke ederek tümör hücrelerinin büyümesini ve yayılmasını engellemeyi amaçlar. MET değişikliklerinin tespiti, bu inhibitörlerle tedavi edilecek hastaların belirlenmesinde kritik bir rol oynar ve kişiselleştirilmiş tedavi stratejilerinin geliştirilmesine olanak tanır. Ayrıca, MET inhibitörleri, diğer hedefe yönelik tedavilerle kombinasyon halinde de kullanılabilir.


NF1 (Neurofibromin 1)

İlişkili Tümör: NF1, tümör baskılayıcı bir gen olarak işlev gören ve hücre büyümesi, proliferasyonu ve sağkalımını düzenleyen bir proteini kodlar. NF1, özellikle RAS sinyal yolunu negatif yönde düzenleyerek hücre proliferasyonunu kontrol eder. NF1 genindeki mutasyonlar veya inaktivasyonlar, hücrelerde RAS yolunun sürekli aktif kalmasına yol açarak kontrolsüz hücre büyümesine ve kanser gelişimine neden olabilir. NF1 mutasyonları, nörofibromatozis tip 1 (kalıtsal bir hastalık) ile ilişkilidir ve bu hastalığa sahip bireylerde çeşitli tümörler, özellikle nörofibromalar, optik gliomlar ve malign periferik sinir kılıfı tümörleri (MPNST) gelişebilir. Ayrıca, NF1 mutasyonları glioblastoma, non-small cell lung cancer (NSCLC), melanom ve meme kanserlerinde de bulunabilir.

İlaç İlişkisi: NF1 mutasyonları, RAS sinyal yolunu hedefleyen tedavilere duyarlılığı etkileyebilir. MEK inhibitörleri (örneğin, trametinib) gibi RAS/RAF/MEK/ERK yolunu hedefleyen tedaviler, NF1 mutasyonu taşıyan tümörlerde potansiyel olarak etkili olabilir. Ayrıca, NF1 mutasyonları taşıyan tümörlerde immünoterapilerin etkinliği araştırılmaktadır. NF1 mutasyonlarının tespiti, hastalar için en uygun tedavi stratejisinin belirlenmesinde kritik bir rol oynar. NF1 mutasyonlarıyla ilişkili hedefe yönelik tedaviler ve kombine tedavi stratejileri, bu tür tümörlerin yönetiminde önemli olabilir.


BRAF (B-Raf Proto-Oncogene, Serine/Threonine Kinase)

İlişkili Tümör: BRAF, RAS/RAF/MEK/ERK sinyal yolunun bir parçası olarak hücre büyümesi, farklılaşması ve sağkalımını düzenleyen bir serin/treonin kinaz enzimini kodlar. BRAF genindeki mutasyonlar, bu sinyal yolunun sürekli aktif kalmasına neden olarak hücrelerin kontrolsüz bir şekilde çoğalmasına ve tümör gelişimine yol açabilir. En yaygın mutasyon olan BRAF V600E, melanom, non-small cell lung cancer (NSCLC), kolon kanseri, tiroid kanseri, ve beyin tümörleri gibi çeşitli kanser türlerinde bulunur. BRAF mutasyonları, özellikle agresif tümör fenotipleri ve tedaviye direnç ile ilişkilidir.

İlaç İlişkisi: BRAF mutasyonları, özellikle BRAF V600E mutasyonu, BRAF inhibitörlerine duyarlıdır. Vemurafenib, dabrafenib gibi BRAF inhibitörleri, BRAF V600E mutasyonu taşıyan melanom ve diğer kanser türlerinde etkili tedavi seçenekleri olarak kullanılır. Ayrıca, BRAF inhibitörleri genellikle MEK inhibitörleri (trametinib gibi) ile birlikte kullanılır, bu kombinasyon tedavisi daha etkili ve uzun süreli yanıtlar sağlar. BRAF mutasyonlarının tespiti, bu tür hedefe yönelik tedavilere uygun hastaların belirlenmesinde kritik bir rol oynar ve kişiselleştirilmiş tedavi stratejilerinin geliştirilmesine yardımcı olur. Ayrıca, BRAF mutasyonları immünoterapilerle de kombinasyon halinde kullanılabilir.


EGFR (Epidermal Growth Factor Receptor)

İlişkili Tümör: EGFR, hücre büyümesi, proliferasyonu ve sağkalımını düzenleyen bir tirozin kinaz reseptörüdür ve epidermal büyüme faktörü ailesinin bir üyesidir. EGFR genindeki mutasyonlar, özellikle tirozin kinaz domeninde meydana gelen değişiklikler, bu reseptörün sürekli aktif kalmasına neden olarak hücrelerin kontrolsüz bir şekilde büyümesine ve tümör gelişimine yol açar. EGFR mutasyonları, non-small cell lung cancer (NSCLC), glioblastoma, baş ve boyun kanserleri, kolorektal kanser ve bazı meme kanserlerinde yaygın olarak bulunur. Özellikle NSCLC'de, EGFR mutasyonları hastalığın seyri ve tedaviye yanıt üzerinde belirleyici rol oynar.

İlaç İlişkisi: EGFR mutasyonları, EGFR tirozin kinaz inhibitörlerine (TKI'lar) duyarlıdır. Erlotinib, gefitinib, afatinib, osimertinib gibi EGFR TKI'ları, EGFR mutasyonu taşıyan NSCLC hastalarında etkili tedavi seçenekleridir. Bu inhibitörler, EGFR sinyal yolunu bloke ederek tümör hücrelerinin büyümesini durdurmayı amaçlar. Özellikle EGFR T790M mutasyonu taşıyan hastalar için geliştirilmiş üçüncü nesil inhibitörler, osimertinib gibi ilaçlar, tedaviye direnç gelişimini engelleyebilir. EGFR mutasyonlarının tespiti, tedavi stratejisinin belirlenmesinde ve hastaların hedefe yönelik tedaviye uygunluğunun değerlendirilmesinde kritik öneme sahiptir. Ayrıca, EGFR inhibitörleri ile immünoterapilerin kombinasyonu da araştırılmaktadır.


KRAS (Kirsten Rat Sarcoma Viral Oncogene Homolog)

İlişkili Tümör: KRAS, hücre büyümesi, proliferasyonu ve sağkalımını düzenleyen bir GTPaz proteinini kodlar ve RAS/MAPK sinyal yolunun önemli bir bileşenidir. KRAS genindeki mutasyonlar, hücrelerin sürekli olarak büyüme sinyalleri almasına ve kontrolsüz bir şekilde çoğalmasına yol açar. KRAS mutasyonları, birçok kanser türünde yaygın olarak görülür; özellikle non-small cell lung cancer (NSCLC), kolorektal kanser, pankreas kanseri ve bazı endometriyum kanseri türlerinde sıkça bulunur. KRAS mutasyonları, genellikle bu kanserlerin agresif seyri ve tedaviye dirençle ilişkilidir.

İlaç İlişkisi: KRAS mutasyonları, özellikle hedefe yönelik tedaviler açısından zorlu bir hedef oluşturur. Ancak, son yıllarda KRAS G12C mutasyonu taşıyan hastalar için spesifik KRAS G12C inhibitörleri (örneğin, sotorasib ve adagrasib) geliştirilmiştir. Bu inhibitörler, KRAS mutant tümörlerde umut verici sonuçlar göstermiştir. KRAS mutasyonlarının tespiti, bu yeni nesil hedefe yönelik tedavilerin uygunluğunu belirlemek için kritiktir. KRAS mutasyonları, ayrıca immünoterapilerle kombinasyon tedavilerinin etkinliğini de etkileyebilir ve bu nedenle tedavi planlamasında önemli bir faktör olarak dikkate alınmalıdır.


NRAS (Neuroblastoma RAS Viral Oncogene Homolog)

İlişkili Tümör: NRAS, hücre büyümesi, proliferasyonu ve sağkalımını düzenleyen bir GTPaz proteinini kodlar ve RAS/MAPK sinyal yolunun önemli bir bileşenidir. NRAS genindeki mutasyonlar, hücrelerin sürekli olarak büyüme sinyalleri almasına neden olur, bu da kontrolsüz hücre proliferasyonuna ve tümör gelişimine yol açar. NRAS mutasyonları, özellikle melanom, non-small cell lung cancer (NSCLC), kolorektal kanser ve bazı hematolojik malignitelerde (örneğin, akut miyeloid lösemi - AML) yaygın olarak bulunur. NRAS mutasyonları, bu kanserlerin agresif seyri ve tedaviye dirençle ilişkilidir.

İlaç İlişkisi: NRAS mutasyonları, hedefe yönelik tedavi açısından zorlu bir hedef olmaya devam etmektedir, çünkü NRAS'ı doğrudan hedefleyen spesifik tedaviler henüz geliştirilmemiştir. Ancak, NRAS mutasyonları RAS/MAPK yolunu aktif hale getirdiğinden, MEK inhibitörleri (örneğin, trametinib) bu yolun aşağı akışındaki sinyalleri hedef alarak NRAS-mutant tümörlerde etkili olabilir. Ayrıca, NRAS mutasyonları taşıyan hastalarda immünoterapiler de potansiyel bir tedavi seçeneği olarak değerlendirilir. NRAS mutasyonlarının tespiti, tedavi stratejilerinin belirlenmesinde ve hastalar için en uygun tedavi yaklaşımlarının seçilmesinde önemli bir rol oynar.


FGFR4 (Fibroblast Growth Factor Receptor 4)

İlişkili Tümör: FGFR4, fibroblast büyüme faktörü reseptör ailesinin bir üyesidir ve hücre büyümesi, farklılaşması, sağkalımı ve anjiyogenezde rol oynayan bir tirozin kinaz reseptörüdür. FGFR4 genindeki mutasyonlar, amplifikasyonlar ve füzyonlar, hücrelerin kontrolsüz bir şekilde büyümesine neden olarak kanser gelişimine katkıda bulunabilir. FGFR4 değişiklikleri, özellikle meme kanseri, hepatosellüler karsinom (karaciğer kanseri), prostat kanseri ve rhabdomyosarkom gibi kanser türlerinde tespit edilmiştir. FGFR4'ün aktivasyonu, tümör hücrelerinin metastaz potansiyelini artırabilir ve hastalığın agresif bir seyir izlemesine yol açabilir.

İlaç İlişkisi: FGFR4 mutasyonları veya amplifikasyonları, FGFR inhibitörlerine duyarlıdır. Bu inhibitörler arasında özellikle pan-FGFR inhibitörleri (örneğin, erdafitinib) FGFR4'ü hedef alarak tümör büyümesini baskılamayı amaçlar. Ayrıca, FGFR4 mutasyonlarına sahip hastalarda bu tür inhibitörlerin kombinasyon tedavileri de değerlendirilmiştir. FGFR4 mutasyonlarının tespiti, bu inhibitörlerle tedavi edilecek hastaların belirlenmesinde önemli bir faktördür ve kişiselleştirilmiş tedavi stratejilerinin geliştirilmesine olanak tanır.


NOTCH1 (Notch Receptor 1)

İlişkili Tümör: NOTCH1, hücre farklılaşması, proliferasyonu ve sağkalımını düzenleyen Notch sinyal yolunun bir parçasıdır. NOTCH1 genindeki mutasyonlar veya amplifikasyonlar, çeşitli kanser türlerinde onkogenik sürücü olarak görev yapar. NOTCH1 mutasyonları, özellikle T hücreli akut lenfoblastik lösemi (T-ALL), baş ve boyun kanserleri, meme kanseri, ve küçük hücreli olmayan akciğer kanserinde (NSCLC) yaygındır. NOTCH1 mutasyonları, tümör gelişimini destekleyen sinyal yollarını etkileyebilir ve tümör hücrelerinin agresif davranışına katkıda bulunabilir.

İlaç İlişkisi: NOTCH1 mutasyonları, Notch sinyal yolunu hedefleyen tedaviler için potansiyel bir hedef oluşturur. Özellikle γ-sekretaz inhibitörleri gibi Notch inhibitörleri, NOTCH1 mutant tümörlerde araştırılmaktadır. Bu inhibitörler, Notch sinyalini bloke ederek tümör hücrelerinin büyümesini durdurmayı amaçlar. Ancak, Notch inhibitörleri henüz geniş klinik kullanıma girmemiştir ve araştırma aşamasındadır. NOTCH1 mutasyonlarının tespiti, bu tedavilerin uygulanabilirliğini belirlemek için önemlidir ve kişiselleştirilmiş tedavi stratejilerinin geliştirilmesine olanak tanır.


NOTCH2 (Notch Receptor 2)

İlişkili Tümör: NOTCH2, Notch sinyal yolunun bir diğer önemli bileşenidir ve hücre kaderi, farklılaşması, proliferasyonu ve apoptozu düzenler. NOTCH2 genindeki mutasyonlar veya amplifikasyonlar, çeşitli kanser türlerinde onkogenik sürücü olarak yer alır. NOTCH2 mutasyonları, özellikle B hücreli lenfomalar, özellikle splenik marjinal zon lenfoma (SMZL), kolorektal kanser, meme kanseri ve bazı hematolojik malignitelerde tespit edilmiştir. NOTCH2 sinyal yolundaki değişiklikler, hücrelerin kontrolsüz büyümesine neden olabilir.

İlaç İlişkisi: NOTCH2 mutasyonları da, tıpkı NOTCH1 gibi, Notch sinyal yolunu hedefleyen tedaviler için bir hedef olabilir. γ-sekretaz inhibitörleri gibi Notch inhibitörleri, NOTCH2 mutant tümörlerde araştırılmaktadır. Bu tür tedaviler, Notch sinyal yolunu bloke ederek tümör büyümesini kontrol altına almayı amaçlar. NOTCH2 mutasyonlarının tespiti, bu inhibitörlerle tedavi edilecek hastaların belirlenmesinde ve tedavi stratejilerinin geliştirilmesinde önemlidir.


NOTCH4 (Notch Receptor 4)

İlişkili Tümör: NOTCH4, Notch sinyal yolunun bir diğer bileşenidir ve hücre farklılaşması, proliferasyonu ve sağkalımını etkileyen bir reseptördür. NOTCH4 genindeki mutasyonlar veya amplifikasyonlar, çeşitli kanser türlerinde, özellikle meme kanseri, non-small cell lung cancer (NSCLC) ve bazı melanom türlerinde tespit edilmiştir. NOTCH4, hücre proliferasyonunu destekleyen sinyallerin iletilmesinde rol oynayarak tümör gelişimine katkıda bulunabilir.

İlaç İlişkisi: NOTCH4 mutasyonları, Notch sinyal yolunu hedef alan tedaviler için bir hedef olarak değerlendirilmektedir. γ-sekretaz inhibitörleri gibi Notch inhibitörleri, NOTCH4 mutasyonu taşıyan tümörlerde potansiyel tedavi seçenekleri olarak araştırılmaktadır. NOTCH4'ü hedef alan spesifik tedaviler şu anda geniş klinik kullanıma girmemiş olsa da, bu mutasyonların tespiti, gelecekteki tedavi stratejilerinin geliştirilmesine katkıda bulunabilir.


PDGFRA (Platelet-Derived Growth Factor Receptor Alpha)

İlişkili Tümör: PDGFRA, hücre büyümesi ve proliferasyonunu düzenleyen bir tirozin kinaz reseptördür. PDGFRA genindeki mutasyonlar, amplifikasyonlar ve füzyonlar, özellikle gastrointestinal stromal tümörler (GIST), glioblastoma, hipereozinofilik sendrom ve bazı mide kanserlerinde onkogenik sürücü olarak işlev görür. PDGFRA'nın anormal aktivasyonu, hücre proliferasyonunu ve tümör gelişimini destekler.

İlaç İlişkisi: PDGFRA mutasyonları, tirozin kinaz inhibitörlerine (TKI'lar) duyarlıdır. Imatinib ve avapritinib gibi PDGFRA hedefli TKI'lar, özellikle PDGFRA mutasyonuna sahip GIST hastalarında etkili tedavi seçenekleri olarak kullanılır. Bu inhibitörler, PDGFRA sinyal yolunu bloke ederek tümör hücrelerinin büyümesini durdurmayı amaçlar. PDGFRA mutasyonlarının tespiti, bu inhibitörlerle tedavi edilecek hastaların belirlenmesinde kritik bir faktördür ve kişiselleştirilmiş tedavi stratejileri geliştirilmesine olanak tanır.


PIK3CA (Phosphatidylinositol-4,5-Bisphosphate 3-Kinase Catalytic Subunit Alpha)

İlişkili Tümör: PIK3CA, PI3K/AKT/mTOR sinyal yolunun bir parçası olan ve hücre büyümesi, proliferasyonu, sağkalımı ve metabolizmasını düzenleyen bir kinaz enzimini kodlar. PIK3CA genindeki mutasyonlar, bu yolun sürekli olarak aktif kalmasına ve hücrelerin kontrolsüz bir şekilde büyümesine neden olarak tümör gelişimine yol açar. PIK3CA mutasyonları, özellikle meme kanseri, endometriyum kanseri, kolorektal kanser, mide kanseri, ve akciğer kanseri gibi çeşitli kanser türlerinde yaygın olarak bulunur.

İlaç İlişkisi: PIK3CA mutasyonları, PI3K inhibitörlerine duyarlıdır. Alpelisib gibi PI3K inhibitörleri, PIK3CA mutasyonu taşıyan meme kanseri hastalarında etkili tedavi seçenekleri olarak kullanılmaktadır. Bu inhibitörler, PI3K/AKT/mTOR yolunu hedef alarak tümör hücrelerinin büyümesini durdurmayı amaçlar. PIK3CA mutasyonlarının tespiti, bu tür hedefe yönelik tedavilerin uygun hastalarda kullanılmasını sağlar ve kişiselleştirilmiş tedavi stratejileri geliştirilmesine olanak tanır.


PTEN (Phosphatase and Tensin Homolog)

İlişkili Tümör: PTEN, hücre büyümesi, proliferasyonu ve sağkalımını negatif yönde düzenleyen bir tümör baskılayıcı gendir. PTEN, PI3K/AKT/mTOR sinyal yolunu inhibe ederek hücre büyümesini kontrol altında tutar. PTEN genindeki mutasyonlar, silinmeler veya inaktivasyonlar, bu yolun kontrolsüz bir şekilde aktif hale gelmesine ve hücrelerin kontrolsüz büyümesine neden olur. PTEN kaybı, çeşitli kanser türlerinde, özellikle prostat kanseri, meme kanseri, endometriyum kanseri, kolorektal kanser ve glioblastomada yaygındır.

İlaç İlişkisi: PTEN kaybı, PI3K/AKT/mTOR yolunu hedefleyen tedavilere duyarlılığı etkileyebilir. PI3K inhibitörleri, AKT inhibitörleri ve mTOR inhibitörleri, PTEN kaybı olan tümörlerde potansiyel olarak etkili olabilir. Ayrıca, PTEN kaybı immünoterapilere duyarlılığı da etkileyebilir ve bu durum tedavi stratejilerinin belirlenmesinde dikkate alınmalıdır. PTEN mutasyonlarının tespiti, hastaların tedaviye yanıtını tahmin etmek ve kişiselleştirilmiş tedavi stratejileri geliştirmek için önemli bir faktördür.


PTPRT (Protein Tyrosine Phosphatase Receptor Type T)

İlişkili Tümör: PTPRT, hücre yüzeyinde bulunan ve hücre sinyal iletimini düzenleyen bir protein tirozin fosfatazıdır. PTPRT genindeki mutasyonlar, hücrelerin proliferasyonunu kontrol eden sinyallerin bozulmasına yol açabilir, bu da kanser gelişimine katkıda bulunabilir. PTPRT mutasyonları, özellikle kolon kanseri, mide kanseri, non-small cell lung cancer (NSCLC), melanom ve baş-boyun kanserlerinde tespit edilmiştir. PTPRT'nin işlev kaybı, tümörlerin büyümesini ve metastaz yapmasını kolaylaştırabilir.

İlaç İlişkisi: PTPRT mutasyonları veya kayıpları, genellikle hücre proliferasyonunu teşvik eden sinyallerin artmasına yol açar, ancak doğrudan PTPRT'yi hedefleyen spesifik tedaviler şu anda mevcut değildir. PTPRT'nin işlev kaybı, özellikle PI3K/AKT yolunun aktivasyonunu artırabilir, bu da bu sinyal yolunu hedefleyen tedavilere duyarlılığı etkileyebilir. PTPRT mutasyonlarının tespiti, tedavi stratejilerinin belirlenmesinde önemli olabilir ve bu mutasyonlar immünoterapilere yanıtı da etkileyebilir.


RB1 (Retinoblastoma 1)

İlişkili Tümör: RB1, hücre döngüsünü düzenleyen ve G1 fazından S fazına geçişi kontrol eden bir tümör baskılayıcı gendir. RB1 genindeki mutasyonlar, hücre döngüsünün kontrolsüz bir şekilde ilerlemesine ve hücrelerin kontrolsüz büyümesine yol açar. RB1 kaybı veya mutasyonları, özellikle retinoblastoma, osteosarkom, küçük hücreli akciğer kanseri (SCLC), meme kanseri, mesane kanseri ve bazı nöroendokrin tümörlerde yaygın olarak bulunur. RB1 mutasyonları, bu tümörlerin agresif seyri ve tedaviye dirençle ilişkilidir.

İlaç İlişkisi: RB1 mutasyonları veya kaybı, özellikle CDK4/6 inhibitörlerine duyarlılığı etkileyebilir. CDK4/6 inhibitörleri, hücre döngüsünün G1 fazında durmasını sağlayarak RB1 kaybı olan tümörlerde etkili olabilir. Bu inhibitörler, özellikle meme kanserinde yaygın olarak kullanılır, ancak RB1 mutasyonu taşıyan diğer kanser türlerinde de etkili olabilir. RB1 mutasyonlarının tespiti, tedavi stratejilerinin belirlenmesinde ve kişiselleştirilmiş tedavi planlarının oluşturulmasında önemli bir rol oynar.


RET (Rearranged During Transfection)

İlişkili Tümör: RET, hücre büyümesi, proliferasyonu ve sağkalımını düzenleyen bir tirozin kinaz reseptördür. RET genindeki mutasyonlar, amplifikasyonlar veya füzyonlar, hücrelerin kontrolsüz bir şekilde büyümesine neden olarak kanser gelişimine yol açabilir. RET değişiklikleri, özellikle medüller tiroid kanseri, papiller tiroid kanseri, non-small cell lung cancer (NSCLC), ve bazı nöroendokrin tümörlerde yaygındır. RET füzyonları, bu tümörlerin gelişiminde önemli bir rol oynar.

İlaç İlişkisi: RET füzyonları veya mutasyonları, RET inhibitörlerine duyarlıdır. Selpercatinib ve pralsetinib gibi RET hedefli inhibitörler, RET-mutant veya RET füzyonu taşıyan tümörlerde etkili tedavi seçenekleri olarak kullanılır. Bu inhibitörler, RET sinyal yolunu bloke ederek tümör hücrelerinin büyümesini ve yayılmasını engellemeyi amaçlar. RET mutasyonlarının tespiti, bu inhibitörlerle tedavi edilecek hastaların belirlenmesinde kritik bir rol oynar ve kişiselleştirilmiş tedavi stratejilerinin geliştirilmesine olanak tanır.


ROS1 (c-ros Oncogene 1)

İlişkili Tümör: ROS1, hücre büyümesi, proliferasyonu ve sağkalımını düzenleyen bir tirozin kinaz reseptördür. ROS1 genindeki füzyonlar, hücrelerin kontrolsüz büyümesine neden olarak kanser gelişimine yol açabilir. ROS1 füzyonları, özellikle non-small cell lung cancer (NSCLC), inflamatuar miyofibroblastik tümörler ve bazı glioblastoma türlerinde yaygındır. ROS1 füzyonları, bu tümörlerin gelişiminde önemli bir onkogenik sürücü olarak işlev görür.

İlaç İlişkisi: ROS1 füzyonları, ROS1 inhibitörlerine duyarlıdır. Crizotinib, entrectinib ve lorlatinib gibi ROS1 hedefli inhibitörler, ROS1 füzyonuna sahip tümörlerde etkili tedavi seçenekleri olarak kullanılır. Bu inhibitörler, ROS1 sinyal yolunu bloke ederek tümör hücrelerinin büyümesini durdurmayı ve yayılmasını engellemeyi amaçlar. ROS1 füzyonlarının tespiti, bu inhibitörlerle tedavi edilecek hastaların belirlenmesinde kritik bir faktördür ve kişiselleştirilmiş tedavi stratejilerinin geliştirilmesine yardımcı olur.


RICTOR (RPTOR Independent Companion of MTOR Complex 2)

İlişkili Tümör: RICTOR, hücre büyümesi, sağkalımı ve metabolizmasını düzenleyen mTORC2 (mTOR Complex 2) kompleksinin bir bileşenidir. RICTOR genindeki amplifikasyonlar veya aşırı ekspresyon, mTORC2'nin hiperaktivasyonuna neden olarak hücre proliferasyonunu artırabilir ve kanser gelişimine yol açabilir. RICTOR değişiklikleri, özellikle non-small cell lung cancer (NSCLC), meme kanseri, böbrek kanseri ve glioblastoma gibi çeşitli kanser türlerinde bulunmuştur.

İlaç İlişkisi: RICTOR amplifikasyonları veya aşırı ekspresyonu, mTOR inhibitörlerine duyarlılığı etkileyebilir. mTOR inhibitörleri, RICTOR'u içeren mTORC2 sinyal yolunu hedefleyerek tümör hücrelerinin büyümesini baskılamayı amaçlar. Ancak, RICTOR'u doğrudan hedefleyen spesifik tedaviler henüz geliştirilmemiştir. RICTOR değişikliklerinin tespiti, mTOR yolunu hedefleyen tedavilerin uygunluğunu belirlemek için önemlidir ve kişiselleştirilmiş tedavi stratejilerinin geliştirilmesine katkıda bulunabilir.


SETD2 (SET Domain Containing 2)

İlişkili Tümör: SETD2, histon H3K36 metilasyonunu düzenleyen bir histon metiltransferazı kodlar ve gen ekspresyonunu, DNA onarımını ve genomik stabiliteyi kontrol eder. SETD2 genindeki mutasyonlar, hücrelerin DNA hasarını etkin bir şekilde onaramamasına ve genomik instabiliteye yol açarak tümör gelişimine katkıda bulunabilir. SETD2 mutasyonları, özellikle böbrek hücreli karsinom, non-small cell lung cancer (NSCLC), glioblastoma, ve bazı hematolojik malignitelerde bulunur.

İlaç İlişkisi: SETD2 mutasyonları, DNA onarım mekanizmalarını etkilediği için DNA hasarını artıran tedavilere (örneğin, PARP inhibitörleri) duyarlılığı artırabilir. Bu tür tedaviler, SETD2 mutasyonu taşıyan tümörlerde DNA hasarını onarmayı zorlaştırarak hücresel ölümü tetikleyebilir. Ayrıca, SETD2 mutasyonlarının immünoterapilere duyarlılığı etkileyebileceği ve bu durumun tedavi planlamasında dikkate alınması gerektiği düşünülmektedir. SETD2 mutasyonlarının tespiti, tedavi stratejilerinin belirlenmesinde ve kişiselleştirilmiş tedavi planlarının geliştirilmesinde önemli bir faktördür.


MTOR (Mechanistic Target of Rapamycin)

İlişkili Tümör: MTOR, hücre büyümesi, proliferasyonu, sağkalımı ve protein sentezini düzenleyen bir serin/treonin kinazdır. MTOR sinyal yolu, hücrelerin enerji durumuna, besinlere ve büyüme faktörlerine yanıt olarak aktif hale gelir. MTOR genindeki mutasyonlar, amplifikasyonlar veya aşırı aktivasyon, çeşitli kanser türlerinde, özellikle böbrek hücreli karsinom, non-small cell lung cancer (NSCLC), meme kanseri, pankreas nöroendokrin tümörleri ve glioblastoma gibi kanserlerde yaygın olarak görülür. MTOR'un anormal aktivasyonu, hücrelerin kontrolsüz büyümesine ve kanser gelişimine katkıda bulunur.

İlaç İlişkisi: MTOR sinyal yolunu hedefleyen tedaviler, özellikle MTOR inhibitörleri, bu yolun aşırı aktivasyonunu engellemeyi amaçlar. Everolimus ve temsirolimus gibi MTOR inhibitörleri, MTOR yolunun aktif olduğu tümörlerde kullanılmaktadır. Bu inhibitörler, tümör hücrelerinin büyümesini ve proliferasyonunu durdurmayı hedefler. MTOR mutasyonlarının tespiti, bu tür tedavilere uygun hastaların belirlenmesinde önemlidir ve kişiselleştirilmiş tedavi stratejilerinin geliştirilmesine olanak tanır. Ayrıca, MTOR inhibitörleri diğer hedefe yönelik tedavilerle kombinasyon halinde de kullanılabilir.


IDH1 (Isocitrate Dehydrogenase 1)

İlişkili Tümör: IDH1, hücre metabolizmasında önemli bir rol oynayan bir enzimdir. IDH1 genindeki mutasyonlar, izositrat dehidrojenaz enziminin işlevini değiştirir ve bu da hücredeki metabolik yolların bozulmasına, onkometabolit üretimine ve tümör gelişimine katkıda bulunur. IDH1 mutasyonları özellikle düşük dereceli gliomalar ve glioblastoma, akut miyeloid lösemi (AML), kolanjiokarsinoma, kolorektal kanser ve bazı diğer solid tümörlerde yaygın olarak bulunur.

İlaç İlişkisi: IDH1 mutasyonları, IDH1 inhibitörlerine duyarlıdır. Ivosidenib gibi IDH1 hedefli inhibitörler, IDH1-mutant tümörlerde hücresel farklılaşmayı geri döndürmeyi ve tümör büyümesini durdurmayı amaçlar. IDH1 mutasyonu taşıyan hastalar, bu tür hedefe yönelik tedavilerden yarar görebilir. IDH1 mutasyonlarının tespiti, bu inhibitörlerle tedavi edilecek hastaların belirlenmesinde kritik bir rol oynar ve kişiselleştirilmiş tedavi stratejilerinin geliştirilmesine olanak tanır.


ERBB3 (Epidermal Growth Factor Receptor 3)

İlişkili Tümör: ERBB3, EGFR ailesinin bir üyesidir ve hücre büyümesi, farklılaşması ve sağkalımını düzenleyen bir tirozin kinaz reseptörüdür. ERBB3 genindeki mutasyonlar veya aşırı ekspresyon, hücre proliferasyonunu artırarak tümör gelişimine yol açabilir. ERBB3 değişiklikleri, özellikle meme kanseri, non-small cell lung cancer (NSCLC), mide kanseri ve bazı nöroendokrin tümörlerde tespit edilmiştir. ERBB3, HER2 ile etkileşime girerek HER2-pozitif meme kanserlerinin gelişimine katkıda bulunabilir.

İlaç İlişkisi: ERBB3'ü doğrudan hedefleyen spesifik tedaviler henüz geliştirilmemiştir, ancak ERBB3'ün HER2 ile olan etkileşimi, HER2-pozitif kanserlerde HER2 hedefli tedavilere (trastuzumab gibi) duyarlılığı artırabilir. Ayrıca, ERBB3'ü hedef alan antikorlar ve inhibitörler üzerinde araştırmalar devam etmektedir. ERBB3 mutasyonlarının veya aşırı ekspresyonunun tespiti, hedefe yönelik tedavilerin etkinliğini artırmak için önemlidir ve gelecekteki tedavi stratejilerinde rol oynayabilir.


BAP1 (BRCA1 Associated Protein 1)

İlişkili Tümör: BAP1, hücre döngüsü, DNA onarımı, gen ekspresyonu ve hücre farklılaşmasında rol oynayan bir tümör baskılayıcı gendir. BAP1 genindeki mutasyonlar veya inaktivasyonlar, hücrelerde genetik instabiliteye yol açarak tümör gelişimine katkıda bulunabilir. BAP1 mutasyonları, özellikle mezotelyoma, böbrek hücreli karsinom, üvea melanomu, ve bazı diğer solid tümörlerde sıkça tespit edilir. BAP1 kaybı, bu tümörlerin agresif özellikler kazanmasına neden olabilir.

İlaç İlişkisi: BAP1 mutasyonlarıyla ilişkili spesifik hedefe yönelik tedaviler henüz geliştirilmemiştir, ancak BAP1 kaybı, DNA onarım mekanizmalarını etkileyerek bu tümörleri DNA hasarını artıran tedavilere (örneğin, PARP inhibitörleri) duyarlı hale getirebilir. Ayrıca, BAP1 mutasyonlarının immünoterapilere yanıtı etkileyebileceği düşünülmektedir. BAP1 mutasyonlarının tespiti, tedavi stratejilerinin belirlenmesinde ve kişiselleştirilmiş tedavi planlarının oluşturulmasında önemli bir rol oynar.


BRCA2 (Breast Cancer 2, Early Onset)

İlişkili Tümör: BRCA2, DNA onarımı için kritik bir gen olan homolog rekombinasyon yoluyla çift sarmallı DNA kırıklarının tamirini sağlayan bir tümör baskılayıcı gendir. BRCA2 genindeki germline mutasyonlar, meme ve yumurtalık kanserlerinin kalıtsal formlarıyla güçlü bir şekilde ilişkilidir. Ayrıca, pankreas kanseri, prostat kanseri ve bazı diğer kanser türlerinde de BRCA2 mutasyonları bulunabilir. BRCA2 mutasyonları, hücrelerin DNA hasarını etkin bir şekilde onaramamasına yol açarak genomik instabiliteye ve tümör oluşumuna neden olur.

İlaç İlişkisi: BRCA2 mutasyonları, PARP inhibitörlerine duyarlıdır. PARP inhibitörleri (örneğin, olaparib, rucaparib), BRCA2 mutasyonu taşıyan tümörlerde DNA onarımını bozarak hücresel ölüm meydana getirir. Bu tedaviler, BRCA2 mutasyonu taşıyan meme, yumurtalık, prostat ve pankreas kanseri hastalarında etkili tedavi seçenekleri olarak kullanılır. Ayrıca, BRCA2 mutasyonları olan hastalar, platine dayalı kemoterapilere karşı da duyarlılık gösterebilir. BRCA2 mutasyonlarının tespiti, tedavi stratejisinin belirlenmesinde kritik bir faktördür ve bu hastalar için kişiselleştirilmiş tedavi planları oluşturulabilir.


Lung Paneli'ne eklenen her gen hakkında kısa bilgiler:

  1. PIK3R1:

    • Fonksiyon: PI3K/AKT/mTOR yolunda önemli bir regülatör olup hücre büyümesi, farklılaşma ve hayatta kalma süreçlerinde rol oynar.
    • İlişkilendirilen Tümörler: PIK3R1 mutasyonları akciğer, meme, kolon, endometriyal ve beyin tümörlerinde sık görülür.
    • Tedavi İlişkisi: PI3K inhibitörleri gibi hedeflenebilir tedavi seçenekleri bulunur.
  2. KDM5C:

    • Fonksiyon: Histon demetilaz olan KDM5C, gen ekspresyonunun epigenetik kontrolünde görev alır.
    • İlişkilendirilen Tümörler: Mutasyonları böbrek, prostat ve akciğer kanserlerinde gözlemlenmiştir.
    • Tedavi İlişkisi: Epigenetik düzenleyiciler üzerine araştırmalar devam etmekte olup, gelecekte hedeflenebilir olabilir.
  3. MDM2:

    • Fonksiyon: p53 tümör baskılayıcı proteinin bir inhibitörüdür; p53 yolağına negatif geri besleme sağlayarak hücre döngüsü ve apoptoz kontrolünde rol alır.
    • İlişkilendirilen Tümörler: Amplifikasyonları akciğer, liposarkom ve diğer çeşitli kanser türlerinde bulunur.
    • Tedavi İlişkisi: MDM2 inhibitörleri, p53 yolunu aktive ederek antikanser etkiler gösterir.
  4. NFE2L2:

    • Fonksiyon: Antioksidan yanıt yolağının temel bir transkripsiyon faktörüdür; oksidatif stres ile savaşta önemli rol oynar.
    • İlişkilendirilen Tümörler: Akciğer, karaciğer ve baş-boyun kanserlerinde mutasyonları veya aşırı aktivasyonları gözlenmiştir.
    • Tedavi İlişkisi: NFE2L2 inhibisyonu araştırılmaktadır, ancak klinik uygulama henüz gelişim aşamasındadır.
  5. ERCC1:

    • Fonksiyon: DNA tamir enzimidir ve nükleotid eksizyon tamiri yolağında rol alır.
    • İlişkilendirilen Tümörler: ERCC1 seviyesi, özellikle platin bazlı kemoterapiye duyarlılıkla ilişkilidir.
    • Tedavi İlişkisi: ERCC1 yüksekliği platin bazlı tedaviye direnç gösterebilir, bu nedenle tedavi kararı için biyomarker olarak kullanılır.
  6. CD274 (PD-L1):

    • Fonksiyon: PD-L1 olarak bilinir ve bağışıklık kontrol noktası proteinidir; T hücrelerinin aktivasyonunu baskılayarak tümörlerin bağışıklık sisteminden kaçmasına yardımcı olur.
    • İlişkilendirilen Tümörler: Akciğer kanseri, melanom, böbrek ve diğer birçok kanserde PD-L1 yüksek ekspresyonu yaygındır.
    • Tedavi İlişkisi: PD-L1 ekspresyonu, immün kontrol noktası inhibitörleri (örn. pembrolizumab) için hedef olarak kullanılır.
  7. RASA1:

    • Fonksiyon: RAS yolağında görev alan bir GAP (GTPase Activating Protein) olup, hücre proliferasyonunu kontrol eder.
    • İlişkilendirilen Tümörler: Akciğer ve çeşitli diğer tümörlerde RASA1 mutasyonları gözlenmiştir.
    • Tedavi İlişkisi: RAS yolağının inhibisyonu üzerine çeşitli tedaviler geliştirilmekte, ancak doğrudan RASA1 için henüz spesifik bir tedavi yoktur.
  8. MSI (Mikrosatellit İnstabilite):

    • Fonksiyon: DNA tamir yolağındaki eksiklikleri gösterir; özellikle MMR (Mismatch Repair) genlerinde bozulma sonucu oluşur.
    • İlişkilendirilen Tümörler: MSI yüksekliği kolorektal, akciğer ve diğer kanser türlerinde gözlenir.
    • Tedavi İlişkisi: Yüksek MSI düzeyine sahip tümörler, immünoterapilere daha duyarlıdır.
  9. SMAD4:

    • Fonksiyon: TGF-β sinyal yolağında yer alan bir transkripsiyon faktörüdür ve hücre büyümesini düzenler.
    • İlişkilendirilen Tümörler: Pankreas, kolon ve akciğer kanserlerinde mutasyon veya kaybı sık görülür.
    • Tedavi İlişkisi: Doğrudan hedeflenebilir tedavisi olmamakla birlikte, TGF-β yolağı inhibisyonu ile tedavi yaklaşımları araştırılmaktadır.
  10. RAD51:

    • Fonksiyon: DNA çift sarmal kırıklarını onarmak için homolog rekombinasyon yolağında yer alır.
    • İlişkilendirilen Tümörler: Göğüs, over ve akciğer kanserlerinde mutasyonları gözlemlenmiştir.
    • Tedavi İlişkisi: RAD51 inhibitörleri araştırma aşamasında olup, özellikle DNA onarımını baskılayan tedavi seçeneklerinde değerlendirilmektedir.

Bu genler, tümör biyolojisini anlamada ve hedeflenebilir tedavi seçeneklerini belirlemede önemlidir.

Show Comments